YARGITAY Hukuk Genel Kurulu
ESAS: 2013/2289
KARAR: 2014/711
Taraflar arasındaki “vasi tayini” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; …2. Sulh Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 19.12.2012 gün ve 2012/674-E.- 2012/1315 sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 18.Hukuk Dairesinin 29/04/2013 gün ve 2013/5198 E.- 2013/6892 K. sayılı ilamı ile;
(…Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasal gerektirici nedenlere ve özellikle kanıtların takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre sair temyiz itirazları yerinde değildir.
Ancak;
Davacılar vekili dava dilekçesinde; davacıların babası S.. Ç..’nın akıl hastalığı yanında Türk medeni kanununun 406. maddesi gereğince mal varlığını kötü yönetme sebebiyle de kısıtlanıp vasi tayin edilmesini, olmaz ise kendisine yasal danışman atanmasını da istemiştir. Mahkemece, Adli Tıp Kurumundan rapor alınarak kısıtlanması istenilenin akli durumu değerlendirilmiş, ancak malvarlığını kötü yönetme iddiası ile yasal danışman atanması talebi yönünden herhangi bir araştırma ve değerlendirme yapılmamıştır. Bu hususta da taraflara delilleri sorulup gösterdikleri takdirde toplanarak tüm delillerin birlikte değerlendirmesi yapılarak sonucuna göre karar vermek gerekirken, yetersiz araştırma ve eksik inceleme ile davanın tümden reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir…)
gerekçesiyle bozularak, dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava vasi tayini istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine dair verilen karar davacılar vekilinin temyizi üzerine, Özel Daire’ce yukarıda yazılı nedenlerle bozulmuş; yerel mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hükmü temyize davacılar vekili getirmektedir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacılar vekilinin TMK m. 405 uyarınca akıl hastalığı yanında, TMK 406. maddesi gereğince mal varlığını kötü yönetme sebebiyle de kısıtlanıp vasi tayin edilmesi, olmaz ise yasal danışman atanması isteğinin bulunup bulunmadığı, buradan varılacak sonuca göre malvarlığını kötü yönetme yönünden de araştırma ve değerlendirme yapılmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Davacılar vekili dava dilekçesinde; davacıların babalarının kısıtlanarak kendisine bir vasi veya kayyım atanmasını talep ettiği, dava dilekçesinde açıkça; kısıtlanması istenenin yaşı ve gerekse geçirdiği rahatsızlıklar nedeniyle çok kolay etki altında kaldığından ve yaptığı işlemlerin sonuçlarını idrak etmekte zayıflık gösterdiğinden, ihtiyacı olmadığı halde mal varlığını elden çıkarmaya başladığından, akli melekelerindeki deformasyondan bahsederek, bellek fonksiyonlarında rahatsızlık olup olmadığının tespiti, yine kısıtlanması istenenin “savurganlık derecesindeki tasarrufî işlemlerinden, gerek kendisinin ve gerekse aile efradının ciddi sıkıntılara maruz bırakacağı kuşkusundan” söz edilmiştir.
Dava dilekçesi içeriği nedeniyle Özel Daire; TMK m. 405 gereği “akıl hastalığı/zayıflığı” nedeni yanında, TMK m. 406 uyarınca “savurganlık, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, kötü yaşama tarzı, kötü yönetim” hukuksal nedenine kısıtlama talebinin de bulunduğunu, tarafların bu yöndeki delilleri de sorulup toplanarak sonucu uyarınca bir karar verilmesi gerektiğinden bahisle bozma hükmü kurulmuştur. Özel Daire zaten akıl hastalığı nedeniyle kısıtlama talebine yönelik temyiz taleplerini ret etmiş ve kararın redde ilişkin bu bölümü onanmıştır.
Mahkeme; “Adli Tıp Kurumu 4. Adli Tıp İhtisas Dairesi’nin raporlarında kısıtlanması istenilen S.. Ç..’nın herhangi bir akıl hastalığı veya zeka geriliği tespit edilemediği kanaatine varıldığı mütalaası üzerine mahkemece aksine bir hüküm tesisi mümkün olmadığı” düşüncesini direnmesine gerekçe yapmıştır.
Vesayet, velayet altında bulunmayan küçükler ile çeşitli sebeplerden dolayı şahıslarını ve mallarını yönetmekten aciz bulunan ergin kişileri koruma amacına hizmet eden bir müessesedir(Akıntürk, Turgut/ Ateş Karaman, Derya: Türk medeni Hukuku, C.II, Aile Hukuku, 14. Bası, Beta Basım, İstanbul 2012, s. 479). kanun’da vesayeti gerektiren haller;
i.Küçüklük (TMK m.404),
ii.Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı (TMK m. 405),
iii.savurganlık, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, kötü yaşama tarzı, kötü yönetim (TMK m. 406),
iv.Bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir cezaya mahkûm olma (TMK m. 407),
v.Yaşlılık, sakatlık, deneyimsizlik veya ağır hastalık sebebiyle işlerini gerektiği gibi yönetemediğini iddia ve ispat eden kişinin isteği üzerine kısıtlanma (TMK m. 408)
olarak düzenlenmiştir. Yasa, vesayeti gerektiren sebepleri sınırlı sayı(numerus clausus) ilkesi kapsamında kabul etmiştir.
Davacılar babalarının kısıtlanmasını talep ettiklerine göre, küçüklük dışındaki kısıtlama sebepleri üzerinde durulmalıdır.
Kısıtlama bir kimsenin bireysel ya da ekonomik olarak korunması amacını güder ise de, vesayet hukukunun öngördüğü koruma salt yardıma gereksinimi olan kimsenin değil, onunla işlem hayatında ilişkiye giren üçüncü kişileri de koruyucu bir role sahiptir (Dural, Mustafa/Öğüz, Tufan/ Gümüş, Alper: Türk Özel Hukuku, C. III, Aile Hukuku, Filiz Kitabevi, İstanbul 2005, s. 569). Bu niteliği gereği, isteğe bağlı kısıtlanma (TMK m. 408) hariç, diğer kısıtlama sebeplerinden birisinin bulunması halinde mahkeme, bir isteğe dahi gerek olmadan, kısıtlama nedenlerinden birisinden haberdar olduğu takdirde resen kısıtlama kararı verebilecektir. Öte yandan TMK m. 405/2’de; “görevlerini yaparlarken vesayet altına alınmayı gerekli kılan bir durumun varlığını öğrenen idarî makamlar, noterler ve mahkemeler, bu durumu hemen yetkili vesayet makamına bildirmek zorundadırlar” hükmü düzenlenmiş olup, bu düzenlemenin sadece “akıl hastalığı ve akıl zayıflığı” hali ile sınırlı olmayıp, TMK m. 406’da yer alan “savurganlık, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, kötü yaşama tarzı, kötü yönetim” nedeniyle kısıtlama durumunun öğrenilmesi halinde de ilgili makamlar ve mahkemelerin bu durumu derhal vesayet makamına bildirmekle yükümlü oldukları kabul edilmektedir (Dural/Öğüz/Gümüş, s. 578).
Özel Daire bozması doğrultusunda TMK m. 406’daki kimi kavramlara kısaca bakmakta fayda vardır:
Savurganlık, bir kimsenin parasal gücünü aşar derecede bilinçsiz ve amaçsız harcamalar yapma eğilimi ve bunun alışkanlığa dönüşmesi; kötü yaşama tarzı, ahlaka ve adaba aykırı, toplum değerleri ile bağdaşmayan davranışlar; kötü yönetim ise farkında olmadan ve yararını düşünmeden mal varlığını tehlikeye düşürecek şekilde hareket etmeyi ifade eder(Şener, Esat: Her Yönü ile Vesayet ve Velayet Hukuku, Seçkin Yayınevi, Ankara 1996, s. 63).
Yukarıya özet olarak alınan dava dilekçesi içeriğinden anlaşılacağı üzere, davacılar vekilinin TMK m. 405 yanında, TMK m. 406 uyarınca da kısıtlama talebinin bulunduğu konusunda duraksama olmamalıdır.
TMK m. 406’da; “savurganlığı, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, kötü yaşama tarzı veya malvarlığını kötü yönetmesi sebebiyle kendisini veya ailesini darlık veya yoksulluğa düşürme tehlikesine yol açan ve bu yüzden devamlı korunmaya ve bakıma muhtaç olan ya da başkalarının güvenliğini tehdit eden her ergin kısıtlanır” denilmiştir. Davacılar vekili dava dilekçesinde tartışmaya yol açmayacak şekilde, kısıtlanması istenenin “ihtiyacı olmadığı halde mal varlığını elden çıkarmaya başladığından, savurganlık derecesindeki tasarrufî işlemlerinden, gerek kendisinin ve gerekse aile efradının ciddi sıkıntılara maruz bırakacağı kuşkusundan” bahsettiğine göre, Mahkemece bu yönde de resen araştırma yapılması gerekmektedir.
Yerel Mahkemece sağlık kurulu raporları alınmak suretiyle kısıtlanması istenin akıl sağlığı konusunda araştırma yapılmış ise de, TMK m. 406 yönünden bir araştırma ve değerlendirme yapılmamıştır. Direnme kararı bu nedenle yerinde değildir.
Görüşmeler sırasında bir kısım üyelerce; Yerel Mahkemece sağlık kurulu raporu alınarak karar verildiği, araştırılması gereken başka bir hususun bulunmadığı bu nedenle direnme kararının onanması gerektiği ileri sürülmüş ise de bu düşünce yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece, açıklanan tüm bu hususlar göz önüne alınıp, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma ilamına uyulmak ve TMK m. 406 koşulları gözetilip, TMK 409/1, 413 vd maddeleri doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılarak, davacılar vekilinin TMK m. 406’ya dayalı isteği konusunda da olumlu olumsuz bir kararı vermek gerekirken; hatalı tespit ve değerlendirme sonucu önceki kararda direnilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır.
Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.
S O N U Ç: Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma ilamında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri kanunu’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, aynı kanun’un 440/III-2 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 30.05.2014 gününde oyçokluğu ile karar verildi.